TÜRKİYE NASIL KURTULUR?

1969 Yılında Vasıf Öngören tarafından yazılmış bir tiyatro oyunu olan “Asiye Nasıl Kurtulur” konumuzla direkt ilintilidir aslında. Öngören, oyunda bize mevcut sistem içindeyken insanca bir kurtuluşun mümkün olmadığını gösterir. Nasıl olursa olsun, hangi çareyi denerse denesin, Asiye mutlu olamayacaktır. Yani sistem, düzen, şatlar değişmediği sürece kurtuluş ve mutluluk da yoktur.

Milattan önceden beri çeşitli medeniyet ve milletler dünyada var olmuştur. Daha ileri, daha güçlü, daha organize olan toplumlar, devletler, gerek siyaseten, gerekse stratejik, direkt veya dolaylı olarak diğer toplumlara, coğrafyalara hakim olmuşlar, onların ekonomik kaynaklarını, varlıklarını kendileri için kullanmışlardır. Bunun aksi zaten mümkün değildi ve tarih sahnesinde hiç gerçekleşmemiştir.

Şimdi de durum aynıdır. Bilimsel ve teknolojik olarak daha ileri, daha güçlü ve daha organize olan toplumlar, devletler, diğerlerine el koyuyor, diğerlerine ise sadece kabullenmek veya kalabalıklarla bağırmak ve beyhude tepkiler düşüyor. Yani boş işler…

Büyük balığın küçük balığı yutması ona doğal haktır. Yok efendim uluslararası hukuk, anlaşmalar, Ortadoğu’nun barışı vs. büyük balıklar için kendileri isterse geçerlidir. Uluslararası ilişkilerde esas belirleyici unsurlar; ekonomik ve askeri güç, bilimsel ve teknolojik gelişmişliktir. Gerisi hikâyedir ve ancak güçlülerin müsaade ettiği ölçüde vardır.

O halde “Asiye Nasıl Kurtulur”a geri dönüyoruz. Mevcut sistem, düzen ve şartlar değişmediği sürece Asiye kurtulup mutlu olamıyorsa, bu sistem ve düzen içinde Türkiye’nin kurtuluşu da mümkün değildir. Demek ki Türkiye’nin kurtuluşu için şartları ve düzeni değiştirmemiz gerekiyor.

Hani Türkiye’yi kurtaracağız kesin kararlıyız ya, bunun için milletler topluluğunda şartları ve mevcut düzeni kendi lehimize değiştirmek için neler yapmalıyız peki?

Öncelikle patent üreteceksiniz. Patenti patenle karıştıran yetkililerimiz olsa da, bir ülkenin gelişmişlik seviyelerinden birisi de yıllık ürettiği patent miktarıdır. Mesela ABD 57.000 adet patent üretirken, Türkiye sadece 1068 adet patent başvurusunda kalıyorsa bu bizim ne durumda olduğumuzun açık göstergesi oluyor. Üstelik patent üreten üniversiteler arasında bir tek üniversitemiz bile yer almıyor. Bu durumda halinize bakmadan “Eeyyy ABD, şunu şöyle yapamazsın” filan demeniz ancak davulcu yellenmesidir.

Sürdürülebilir üretim ve ülkeyi geliştirmek yerine, kıt kaynaklarımızı sadece betona gömme, etrafı makyajlayarak göz boyama alışkanlığından vazgeçeceksiniz.

Ülkeden dışarıya beyin göçünü, nitelikli insanlara kaliteli yaşam standardı, gelişime açık ve demokratik ortam sağlayarak engelleyeceksiniz.

Tarımınızı dışa bağımlılıktan kurtaracak, tohumunuzu, ilacınızı, kimyasalınızı kendiniz üretecek, İsrail ve Yahudi sermayeli global şirketlerin insafına kalmayacaksınız.

Üretim ekonomisine sahip olacak, ithalata dayalı mal üretimine katkı olarak sadece ucuz işçiliği koyup, bütün rekabeti ucuz işçilik üzerinden yapıp, hem kendi halkınızı perişan edip, hem de gelişmiş ülkelerin ucuza çalışan marabası olmaktan kurtulacaksınız. Katma değeri yüksek, Ar-Ge ve patent ürünleri üretecek, ihraç edecek, bilgi satabilecek duruma geleceksiniz. Gelir dağılımı adaleti sağlayacaksınız.

Kendi silahınızı kendiniz üretebilecek kapasiteye sahip olacaksınız, NATO’ya veya başka bir yere eliniz mahkûm olmayacak.

Eğitiminizi milli hale getireceksiniz, gerekli kaynakları ayıracaksınız ve bu kaynakların kullanımını ve yönetimini yandaş kifayetsiz muhterisler yerine, donanımlı ve yetenekli insanlarla yapacaksınız. Fikri ve vicdanı hür, sorgulayan nesiller yetiştireceksiniz.

Devletin her kurumunda, her kademesinde liyakati esas ve ana kriter haline getireceksiniz.

Rüşveti, yolsuzluğu, hırsızlığı üstü kapatılan vaka-ı adiye ve yöneticilerinizin alışkanlığı, zenginleşme yöntemi olmaktan çıkaracaksınız.

Din istismarını bitirecek, fikri ve vicdanı hür toplum oluşturacak, toplumu din temelli veya etnik köken üzerinden parçalara bölmeyecek, milletleşeceksiniz.

Gelişmiş ülkelerin, ABD ve İsrail’in değnekçiliğine soyunarak komşularınızın içini karıştırmayacak, tutarlı ve kararlı dış politikaya sahip olacaksınız.

Hukuku ve demokrasiyi kendi halkınıza layık göreceksiniz, hukukun üstünlüğünü kabul edecek, bağımsız hukuk sisteminde adaleti sağlayacaksınız ki, dışarıda da hukuksuz ve adaletsiz olanlara karşı çıkabilesiniz.
Vs.vs…

İşte bütün bunları yaparsak, milletler topluluğunda küçük balık olmaktan kurtulur, büyük balıklardan biri oluruz ki sözümüzü dinletir, “belki” Doğu Türkistan'ı, diğer Türk toplumlarını, eziyet edilen Müslümanları ve hatta Kudüs’ü kurtarabiliriz.

Aksi halde kendini kurtaramamış bir ülke ve halk başkasını nasıl kurtarabilir? Bağırmakla, yürümekle mi? Sosyal medyada tepki ile mi?

Bağırıp çağırmayla, Cuma namazından sonra sloganlarla, cola boykotuyla, yok bilmem ne mallarını almayalımla ancak kendinize güldürürsünüz. Ne Türkiye, ne de Asiye bu şekilde kurtarılamaz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çok Okunanlar